Biz insanlar için Allah, “En güzel sıfatta yarattım” diyor. Yüzyıllardır yeryüzü coğrafyasına yayılmış insan topluluklarına bakıyorum da günümüz dünyasında “En güzel sıfat”a layık kaç insan kalmış ola...

Biz insanlar için Allah, “En güzel sıfatta yarattım” diyor. Yüzyıllardır yeryüzü coğrafyasına yayılmış insan topluluklarına bakıyorum da günümüz dünyasında “En güzel sıfat”a layık kaç insan kalmış olabilir ki” diye düşünmeden edemiyorum. Tüketilen değerler, kültürler, inançlar ve köreltilmiş vicdanlar, siz hiç düşündünüz mü; nedir bu tükenmişliğin nedeni? Biz insanları akıl üstünlüğü ile yaratan Allah, bizlere kaç peygamber gönderdi, kaç din edindik, bu dinlerden kaçı kitapla süslendi ve güçlendi? En büyük toplulukların tabi olduğu dinlere bakın; ellerinde kitap olmasına rağmen, o kitabı kendilerine getiren peygamberlerin sadece Allah’a ikrar vermiş olmalarına rağmen Müslüman’ı da, Hıristiyan’ı, Müsevisi de özellikle yönetildikleri güçler tarafından farklı farklı mezhep anlayışında ayrışmış ve bunların bazıları da mezhep ile yetinmeyip, cemaat ve tarikat ayrışmasına kadar gitmiştir. Allah’ın kendilerine gönderdiği dini unutarak, iktidar, çıkar, güç ve para hırsı içerisinde kendi uydurdukları dinler edinmişler, hak yolundan sapmışlardır. Tabii bu ayrışmalar, kendilerine kitap gönderilmiş toplumlarla sınırlı kalmamış. Farklı inançları kendilerine din edinmiş toplumlar da mezhepleşerek ayrışmaktan geri kalmamışlar. Bu ayrışmanın ve mezhepleşmenin sonu “ihanet”e doğru gidiyor. Hangi dine, hangi inanca tabi olursa olsun, öncelikle dinine, en güzel sıfattaki yaradılışa ve sonrasında Allah’a ihanet. Her coğrafyada yaşayan toplumlar, bu ihanetin bedelini bir şekilde ödüyor, ödeyecek. Özellikle İslam coğrafyası ve bu coğrafyada yaşayan insanlar; yani biz Müslümanlar. Bu ihanetin bir bedeli olsa gerek ki; yeryüzünde gün be gün açlık ve sefalet artıyor, huzur azalıyor ve yaşam zorlaşıp, çekilmez hale dönüşüyor. Hatta İslam’ın hakim olduğu topraklar, kan ve gözyaşıyla sulanıyor. Bitmek tükenmek bilmeyen, her geçen gün artarak devam eden değişik hastalık türleri ile imtihan oluyor, canlarımız ile cebelleşiyoruz. Akıl ile ödüllendirilerek en güzel sıfatta yaratılan biz insanların paylaşamadığı nedir? Kaldı ki, ölümün bize bizden daha yakın olduğunu bildiğimiz şu dünyada, nedir bu ihanetteki ısrarcılık? Ölen insan, öldüren insan, sessiz kalıp, seyreden insan. Ancak unutmamak gerekir ki, bir seyreden var, o da hesabı soracak olan Yaradan. İnsan, insanı sevmek, vicdan olgusunu kullanmak yolunda bir adım atmak ve toparlanmak zorunluluğu hissetmez de, bu ihanetinde ısrarcı olursa, ki görünen O… Bu kirlenmişlik ve kokuşmuşluk her yarın için bir karanlık, her karanlık için de yeni bir zulüm olarak karşılarına çıkacak. Hangi dinin, hangi inancın insanı olursak olalım, “BİZ İNSANI EN GÜZEL SIFATTA YARATTIK” diyen Yaratıcının, bu lütfuna layık olmadıkça, insan olmanın ne anlamı var ki?