Evet, sevgili okurlarım. Son zamanlarda İç İşleri Bakanlığının yaptığı mafya ve çete operasyonlarına baktığımız zaman insan kendi kendine şu soruyu soruyor. Bu çeteler ve mafya Türkiye'de cirit atarken bunların önüne geçmek için Ali Yerlikaya mı bekleniliyordu? Niye daha önce müdahale edilmedi? Niye beklendi? Bu suç örgütleri ile acaba siyasi bağlantılar mı vardı?

Son zamanlarda uluslararası suç örgütlerinin Türkiye’yi merkez olarak seçtiği iddiası, bu ülkede yaşayan bireyler olarak hepimizi endişelendiriyor. Şu günlerde neredeyse hemen her gün çok sayıda uluslararası suç örgütü lideri, yöneticisi ve üyeleri başta İstanbul olmak üzere çeşitli şehirlerde yakalanıyor.

En son İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Interpol tarafından kırmızı bültenle aranan ve Belçika’da uyuşturucu ticareti yapan İngiltere vatandaşı Muhammed Zakir Miah ile Vietnam’da ağır yaralama suçundan aranan Çin vatandaşı Chen Xuefeng’in (Çen Şufeng) İstanbul’da yakalandığını açıkladı.

4 Kasım’da düzenlenen operasyonda da Avusturalya merkezli uyuşturucu ticareti örgütü Comanchero’nun kırmızı bültenle aranan liderlerinden Maximilian Rivkin ve Necmi Saki yakalanmıştı.

Evet, yeni İçişleri Bakanı’yla birlikte uluslararası suç örgütü mensupları yakalanıyor, bu önemli. Ancak meselenin daha vahim bir boyutu var ki orası kelimenin tam anlamıyla bir utanç resmine işaret ediyor.

Yakalanan bu uyuşturucu ve kara paracıların önemli bir bölümüne Türk vatandaşlığı verilmiş olması…

Peki, neden uluslararası suç örgütleri Türkiye’yi bu kadar çok seviyor?

Uzmanlara göre bunun üç temel nedeni var: Kara para aklama koşullarının uygun olması, kolay vatandaşlık alınabilmesi ve vize uygulaması olmaması.

Kabul edelim ki Türkiye’de özellikle son beş yılda ‘hukuk devleti’ anlayışıyla, ekonomik rasyonalite ile izah edilemeyecek garip şeyler oluyor. Epey bir süredir “faiz sebep, enflasyon sonuç” fantezisi yüzünden derin bir ekonomik kriz yaşayan Türkiye En az 500 bin Amerikan Doları karşılığında sermaye yatırımı gerçekleştirmek, en az 400 bin Amerikan Doları karşılığı taşınmaz satın almak şartıyla yabancılara Türk vatandaşlığı veriyor. Ve yine aynı finansal gerekçelerle Türkiye arka arkaya “varlık barışı” çıkartarak menşei belli olmayan paraların sorgusuz-sualsiz girişine izin veriyor.

Eski İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer “varlık barışı”ndan yararlanan kara para sahiplerinin önce vatandaşlık aldığı ve devamında kara parayı Türkiye’ye getirerek finansal sisteme soktuğuna dair gözlemler olduğuna işaret ediyor.

Maalesef Türkiye şu anda bu fotoğraf yüzünden, yani ‘kara para’ ile yeterince mücadele etmediği gerekçesiyle FAFT’ın ‘gri listesi’nde yer alıyor. Eğer şu anda sürdürülen mücadelenin başına bir kaza gelmezse, FATF’ın 2024 yılı Haziran ayında vereceği kararla gri listeden çıkma ihtimalimiz var.

AK Parti iktidarının son beş yılında ekonomiden hukuka ve dış politikaya kadar pek çok alanda yaşanan bütün olumsuzlukların müsebbibi olarak ‘dış güçler’ olarak gösteriliyor. Umarız, bu kez de uluslararası mafya ve uyuşturucu tacirlerini Türkiye’ye ‘dış güçler’in getirdiği gibi absürt bir söylemle karşı karşıya kalmayız.

FUTBOL FEDERASYONU MÜKEMMEL TEK SUÇLU FARUK KOCA MI?

Geçtiğimiz günlerde futbol sahalarında hiç arzu etmediğimiz bir olay yaşandı, Ankaragücü Başkanı Faruk Koca, hakem Halil Umut Meler’e yumruk attı. Hayatı boyunca hep doğru adımlar atan Koca’nın neden böyle bir davranış sergilediğini anlamak gerçekten zor. Hangi gerekçe ile olursa olsun böyle bir davranışı kabul etmek ve de onaylamak asla mümkün değildir.

Nitekim Faruk Koca, bu davranışının hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunun altını çizerek şu açıklamayı yapmıştı: “Dün akşam Çaykur Rizespor ile oynadığımız müsabaka sonrası maçı yöneten hakem Halil Umut Meler’e karşı sergilediğim tavır nedeniyle başta Sayın Meler ve ailesi olmak üzere; Türk hakem camiasından, spor kamuoyundan ve milletimizden özür diliyorum. Konunun nasıl ve neden buraya geldiği yaşanan olaydan bağımsızdır. Nasıl büyük bir haksızlık ya da yanlışlık olursa olsun hiçbir şey, kesinlikle arzu etmediğim şekilde faili olduğum şiddet olayını ne meşrulaştırır ne de bir açıklama getirir.”

Ancak sonrasında Faruk Koca’ya karşı başlatılan “vurun abalıya” kampanyanın absürt bir noktaya doğru gittiğini de belirtmek gerekiyor. Adalet Bakanı’ndan İçişleri Bakanı’na, Futbol Federasyonu Başkanı’ndan AK Parti yönetimine kadar herkes Koca’yı gömmek için adeta sıraya girdiler.

Evet Faruk Koca’nın kabahati büyük… İyi güzel de tek suçlu Koca mı? Peki bu ülkede Futbol Federasyonu ne işe yarıyor dersiniz, onlar futboldaki kirliliğin neresinde duruyor acaba…

Oysa biliyoruz ki aylardır futbolda yaşanan kirlilikler tartışılıyor, futbolla ilgili endişe taşıyan herkes “Liyakat zaafı yaşayan bu federasyonla Türk futbolu iyi bir yere gitmiyor” diye adeta feryat ediyor ama duyan yok…

Her şeyi mükemmel (!) yöneten federasyonla ilgili çok değil, sadece bir örnek sunmak istiyorum. Gazeteci Murat Ağırel geçtiğimiz günlerde Halk TV’de şöyle bir iddiada bulundu: “Tuzlaspor Başkanı alacaklı olan futbolcuyu çağırıyor, Florya’daki yerine. Futbolcuyu orada odaya kapatıyor, alacağına karşılık, boğazına kesici cisim dayıyor, boş senet imzalatıyor.”

Federasyon böyle bir iddia ile ilgilenir mi bilemem ama futbolda işlerin hiç iyiye gitmediği kesin.

Sözün kısası tuz kokmuştur.